Cumartesi gecesi Atina’da oynanan AEK ? Veria karşılaşmasında ev sahibi takımın galibiyet golünü atan Yorgos Katidis, gol sevincini sağ kolunu havaya kaldırıp Nazilerin sahiplendiği Roma selamını vererek kutladı. Yunanistan’a 1920’lerin başında İstanbul’dan göçmek zorunda kalanlar tarafından kurulan AEK, bu yıl ekonomik zorluklar nedeniyle düşme hattında ve Katidis’in attığı gol belki de takımı küme düşmekten kurtaracak. Ancak şu anda AEK’in aldığı üç puandan ve alt yapı milli takımlarında yıldızı parlayan Katidis’in attığı kritik golden ziyade verdiği selam konuşuluyor. Selanikli Katidis’in bu hareketi doğduğu şehrin Yahudilerinin Auschwitz’e gönderilişinin 70. yıl dönümünde yapması ise meseleyi daha da korkunçlaştırıyor.
Olayın yaşandığı andan itibaren AEK’li taraftarlar sosyal medya üzerinden Katidis’e tepkilerini göstermeye başladı. Tepkilerin ortak noktası şuydu; ?AEK bir göçmen kulübüdür ve Nazilere bu kulüpte yer yoktur.? Yunan sporcular da Twitter üzerinden olaya tepki gösterdi. Milli su topu oyuncusu Mavrotas şöyle diyordu; ?İyi ki o selamı verirken üzerinde forma yoktu. Eğer formayı giyerken o selamı verseydi, bu kulübün tarihinde bir kara leke olarak kalacaktı.?
Irkçılığa karşı samimi tepkisiyle bilinen ve maçtan önce de 2001’de Cenova’da polis tarafından katledilen Carlo Giuilani’yi anmak için bir pankart açan AEK taraftarının Katidis’e karşı, maçın sonucunu ve önemini aklına bile getirmeden verdiği tepki çok önemli. Taraftar kimliğinin yeri geldiğinde ülkenin politik trendlerine direnebileceğinin bir örneği olarak incelenmeye değer.
Bir diğer önemli açıklama da Yunanistan Futbol Federasyonu’ndan geldi. Federasyon, daha olayın üstünden 24 saat bile geçmeden Yorgos Katidis’in yaptığı hareketi kabul edilemez bulduğunu ve oyuncuya tüm milli takımlardan ömür boyu men cezası verdiğini açıkladı. Türkiye’de milli takım kaptanının ettiği ırkçı küfürlerin bilirkişi raporuyla belgelendiği hâlde cezasız bırakıldığını düşünürsek, Yunanistan’daki federasyonun ülkenin en önemli genç yeteneğine cezasını verirken tereddüt bile etmemesinin önemi anlaşılır.
Diğer taraftan Katidis’in maçtan sonra yaptığı açıklama üzerine düşünülmeyi gerektiriyor. Genç oyuncu, ?Yaptığımın anlamını bilmiyordum. Ben faşist değilim? dedi. Bu açıklamanın samimiyeti tartışılabilir, ancak bundan daha önemli şeyler var. Yalnızca Yunanistan’da değil, dünyanın dört bir yanında profesyonel futbolcular mezbahalık hayvan ya da sera sebzesi gibi yetiştiriliyor; yalnızca meta değeri taşıyacak şekilde, dünyanın bağlamıyla herhangi bir bağları olmadan. Katidis verdiği selamın anlamını gerçekten bilmiyor olabilir, zira futbolculardan bunları bilmeleri beklenmiyor. Hatta bunları öğrenecekleri enerjiyi daha fazla antrenman yapıp 16-17 yaşında (turfanda sebze gibi) A takıma çıkmaları isteniyor. Katidis bu selamı televizyonda görmüş ve hoşuna gitmiş olabilir. Zira Yunanistan’da faşist parti Hrisi Avgi’nin militanlarının sokaklarda göçmenlere düzenlediği saldırılar merkez medya tarafından görmezden geliniyor, televizyonda sosyalist kadın milletvekillerine meydan dayağı atan parlamenterleri yargılanmaktan polis tarafından kurtarılıyor. Katidis, Hrisi Avgi’yi kınamak için dilini bu kadar ısıranların arasında yanlış bir izlenim edinmiş olabilir. Genç oyuncunun yaptığı hareketin bilmeden yapılmış olması meseleyi aslında daha vahim kılıyor. Sporcuların etraflarındaki dünyayı anlamlandırma yetisinden aciz olmaları, milliyetçilik ve onun ekstrem yorumlarının basitçi politikalarına daha kolay alet olmalarına neden oluyor. Milliyetçiliğin hedeflediği politik enerjisi birikmiş, donanımsız, bağlamsız gençliğin ideal prototipini sporcular, özellikle de profesyonel futbolcular arasında bulmak mümkün. Bunlar kısa yoldan yapılan hareketleri meşrulaştırıyor, kitleselleştiriyor. O yüzden dünyada tribünleri ve sahaları hedeflemeyen faşist hareket yok.
Yunanistan’da faşizmin ürkütücü bir destek bulduğu bir ortamda, Yunanistan Futbol Federasyonu’nun ve AEK taraftarlarının ırkçılığa karşı tereddütsüz tavır almış olmasından dersler çıkarmak gerekir. Türkiye’de iki haftadır futbol taraftarları bilinçli olarak Kürt hareketinin üzerine sürülüyor. Geçen hafta Bursaspor taraftarları Kadıköy’de BDP’li kadınlara saldırdı, bu hafta Göztepe-Karşıyaka derbisinin gerginliğinin Newroz kutlamalarına yönlendirilmesi son anda kutlamaların Buca’ya alınmasıyla önlenebildi.
Yunanistan’la Türkiye arasındaki temel fark; ırkçılığın, ayrımcılığın, faşizmin orada hâlâ insanları şoke edebiliyor olması. Biz ise sıradan faşizme o kadar saplanmış durumdayız ki bunun futbol ortamındaki tezahürleri bizi etkilemiyor. Yaptığı ırkçı hareket tespit edilmiş bir oyuncunun oynadığı kulübün taraftarları tarafından ?onu size yedirmeyiz? diyerek korunmasını, federasyondan ceza almasını bırakın milli takım kaptanı olarak uluslararası etkinliklerde Türkiye’yi temsil etmesini artık hayretle bile karşılayamıyoruz. Katidis olayı, Türkiye’yle faşist partinin yüzde on destek bulduğu Yunanistan arasında bile bu konuda ışık yılı fark olduğunu gösteriyor. Bu farkın neden kaynaklandığını biliyoruz, bunun futbolla alakası olmadığını, tesadüfen gerçekleşmediğini de biliyoruz. Bilemediğimiz bunu nasıl çözeceğimiz. Bu kadar normalleştirilmiş, sıradanlaştırılmış bir faşizmden nasıl kurtulunacağını maalesef bilemiyoruz.
İlk Yorumu Siz Yapın