Alt yapı dediğin, kalkınma dediğin bu ülkede müteahhitliktir. Mesela bir tabii afet anında insanların nerede toplanacağının bilinmesi, ciddi bir afet planının olması filan önemli değildir, o toplanılacak yere alışveriş merkezini, gökdeleni diktin mi ?devlet adamı?sın. Varsın deprem olduğunda çadır kuracak yer bulamayalım, deprem oluncaya kadar kim öle kim kala? Aynı şekilde ?depremde ölürseniz şanslısınız, ben bu evleri deniz kumundan yaptım? diye kahkahalar atan adamı yargılamak şöyle dursun, birkaç ayda İstanbul’u gökdelenlerle donatmasını sağlayan ülke burası. Gerçi niye yargılayacaksın adamı, puşi mi takmış boynuna ki devlet-millet düşmanı sayılsın?
Sporda da durum bu. Spor alt yapısından anladığımız, durmaksızın tesis inşa etmek. Olimpiyat şehri diye dünyayı kafalamaya çalıştığımız, ?Avrupa Spor Başkenti? İstanbul, hiç kullanmadığımız bir yarış pistiyle başlıyor, hiç kullanmasak daha iyi olacak bir stadyumla sona eriyor. Dahası yapılan inşaatlarda herhangi bir sportif amaç da gözetilmiyor. Koca şehirde milyonlarca dolar harcanarak yapılıp da insan zekasına, fizik kurallarına hakaret etmeyen tek bir spor tesisi yok. Olimpiyat Stadı diye yaptığımız şey rüzgara göre konumlandırılmıyor. Çok amaçlı olacak, hem salon sporları, hem atletizm yapılacak diye Sinan Erdem’i yapıyoruz, Dünya Basketbol Şampiyonası’na yetişmesi zora girince modüler tribünlere beton döküp salonun işlevlerini buduyoruz. Sonra salonun yanına, yine bir büyük şampiyona için yapıp da fazlaca kullanmadığımız yüzme havuzunun kenarına ayrı bir atletizm salonu yapıyoruz. Mis gibi fazladan inşaat çıkıyor. ?Yetkililer?in barkovizyon gösterilerinde, her sayfasına kendi resimlerini koydukları broşürlerinde bir sayfa daha.
Anlı şanlı ?yetkililer?imiz, sırf şişinebilmek ve daha çok inşaat yapabilmek için dünyada kimsenin umursamadığı organizasyonlara atmaca gibi saldırıyorlar. Üstelik organizasyon ne kadar dandik olursa o kadar iyi, böylelikle A takım sporcularını diğer ülkelerin gönderdiği garibanların karşısına sürüp madalya da alabiliyoruz. ?Yetkililer?imiz madalya törenlerinde sporcuların omuzlarına alınıyor.
Biz bu uğurda Yaz Üniversite Oyunları’nı aldık İzmir’e, yetmedi gittik Kış Üniversite Oyunları’nı da Erzurum’a aldık. Türkiye’den sonraki Kış Universiade’larının ev sahipliği için oylama yapılmadı, çünkü zor zar tek aday bulabildiler. O da yetmedi, Türkiye’den başka kimin salladığı meçhul Akdeniz Oyunları’nı aldık. Avrupa Gençlik Olimpik Festivali gibi bir garabeti insanlara ?Olimpiyat? diye yutturduk. O organizasyon için toplam 154 lisanslı tenisçisi bulunan Trabzon’a 4500 kişilik tenis stadyumu dikildi.
O arada Türkiye Futbol Federasyonu gitti 20 Yaş Altı Erkekler Dünya Kupası ve 19 Yaş Altı Kadınlar Avrupa Şampiyonası’nı aldı. Eski yönetim, şike soruşturması patlarayak apar topar istifa edip ortadan yok olmadan 20 Yaş Altı organizasyonunu bir heves ?Dünya Kupası ev sahipliğinden önceki son adım? olarak cilaladı. Tarihte U20 şampiyonası düzenleyip de sonradan Dünya Kupası ev sahipliği yapan tek ülke Meksika, Dünya Kupası’nı önceden almış. Yani FIFA’nın asla Dünya Kupası vermediği ülkelere verdiği bir organizasyonu bize ?Dünya Kupası’nda önceki son adım? diye yutturmuş sayın ?yetkililer?. Nasılsa söz uçar, palavra kalır.
O yüzden futbolda da Hiddink gitmiş, Avcı gelmiş filan çok takılmayın. Kim gelse alt yapısından yalnızca inşaatın, organizasyon yapmanın algılandığı bir yapıda başarılı olmaya çalışacak. Çok istiyorsanız Mehmet Ali Aydınlar yönetiminin alt yapıyı toparlasın diye getirilen Ersun Yanal’ı kovmak için Herkes İçin Futbol projelerine verdiği kasti zararları bir inceleyin. O Yanal’a da vaktinde tıpkı şimdi Abdullah Avcı’ya bağlanan umutlar bağlanmıştı. Avcı’nın parlak kariyeri maalesef alt yapı havuzunun kuru olduğu, Almanya’nın yetiştirdikleri olmasa Türkiye’nin hiçbir şekilde başarılı olamayacağı gerçeğini değiştirmiyor. Aynı şekilde yöneticilerin niyetlerini de…
Türkiye sporunun temelinden deniz kumu çıkıyor, yıkılmasın diye dua etmek beyhude…
İlk Yorumu Siz Yapın