Fatih Terim’le ilk kez Beylerbeyi’ndeki TFF tesislerinde, Fransa’dan gelen Eurosport ekibiyle beraber röportaja gittiğimde uzun konuşma fırsatı bulmuştum. Ofisindeki televizyonda Eurosport açıktı. Biz geldik diye açmadığını biliyordum, zaten daha kendimi tanıtmadan sesimden hangi sporları anlattığımı bile tanıdı.
Fatih Terim’le karşılıklı oturup konuşmak tuhaf bir şey. Seversiniz, sevmezsiniz, eleştirirsiniz, ki ben de eleştirilecek tarafları olmadığını iddia etmiyorum. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim; Fatih Terim’in tuhaf bir çekim gücü, ?aura?sı var. İçinde bulunduğu ortamı kontrolü altına almak için fazla çaba harcamasına bile gerek olmadığını hemen anlıyorsunuz.
Bu o kadar büyük bir güç ki, zaman zaman kendisi bile kontrol etmekte güçlük çekiyor. Kariyerindeki hemen hemen bütün yol kazaları da bu yüzden. Fatih Terim’inki hep söylendiği gibi bir ego sorunu değil, bir egolar sorunu. Adanalı Fatih’le Floransalı Imparatore’nin bitmek bilmeyen mücadelesi. Fatih Terim’in (var) olduğuyla, olmayı başarabildiği arasındaki gerilim…
Bu iki güçlü karakter sürekli temas hâlinde. Birbirlerine her değdiklerinde kıvılcımlar çıkıyor. İkisi de o kadar Terim ki, ikisini de bırakması çok zor.
Bu ikilemi çözebilecek iki şey vardı; ya tekrar İtalya’ya dönüp o kursağında kalan maceranın mutlu sonunu yazacak ve sonsuza kadar Sinyor Terim kalacaktı, ya da dönüp Fatih Hoca olarak Galatasaray’ı 2000 yılının nostaljisinden çıkarmayı deneyecekti.
Birincisi olmadı, ikincisinde tereddütte kaldı. Ama bir üçüncüyü düşünmedi. Birincisi olsaydı muhtemelen onu tercih ederdi ama daha iyi koşullarla Galatasaray’a dönüşü de ilelebet reddedemezdi.
Adnan Polat onu Rijkaard’ın yerine getirmek istediğinde haklı olarak stepne olmak istemedi, o kaosun içine sürüklenmeyi tercih etmedi. ?Buna saygı duymalıyız? demiştim o zaman, hâlâ diyorum. Keşke Hagi de Fatih Terim gibi sağlam durup tarihin en kötü yönetilen Galatasaray’ında harcanıp gitmeyi reddedebilseydi. Hagi’nin Terim’in seçimini yapamaması ve yedek lastik olarak sezonu bile tamamlayamaması ?Terim’i Hagi yarattı? diyenlere de iyi bir cevaptı aslında. Ne şimdi, ne 2000’de, Hagi, hiçbir zaman Terim’in üzerinde bir karizmaya sahip olmadı. Olsaydı o başarılar gelemezdi zaten. Hagi, saha içinde liderdi ama saha dışında Terim’e tabiydi. Kimse Hagi’yle Genzo Wakabayaşi’yi karıştırmasın birbirine. Öyle teknik direktör kılıklı kaptanlar anca çizgi filmlerde olur.
Terim’e dönersek… Zor ama doğru bir seçim yaptı. Daha sağlıklı koşullarda döndü Galatasaray’a. Yeni bir sayfa açmak için doğru bir zaman, herkes için… Kadroyu kurmak, eldeki enkaz düşünüldüğünde, çok çok zor olacak. Ama yönetimle beraber bunu yapabilirse, her şey yeniden başlayabilir.
Galatasaray’ın da, Galatasaraylılar’ın da, Terim’in de yeni bir şeyler yapmaya ihtiyacı var. Galatasaray 2000 nostaljisinden kurtulmadıkça ilerleyemeyecek. Bu da paradoksal bir biçimde Terim’le olabilecek bir şey.
Terim değişirken, Galatasaray’ı da değiştirecek. 2000’i ?zamanın durduğu an? olmaktan çıkarıp ?mutlu uzun bir hikayenin en güzel bölümlerinden biri? hâline getirebilirse, Galatasaray’da çok şey düzelecek.
Şu an Galatasaray’ın ihtiyacı olan ne Adanalı Fatih, ne Floransalı İmparatore… Yalnızca ?ders almam, ders veririm?den ?dersimizi aldık?a ilerleyen bir Fatih Hoca… Bu ilk adım atıldığına göre gerisinin de umut vaat ettiğini söyleyebiliriz.
İlk Yorumu Siz Yapın