Bir yıl önce, 1 Şubat 2012?de meydana gelen Port Said stadyum felaketi Mısır?da rejim değişikliği sonrası yaşanan krizin simgesi hâline geldi. El Masri ve El Ehli takımları arasında oynanan karşılaşma sırasında ev sahibi takımın tribünlerinden kimi seyircilerin rakip takım taraftarlarına saldırmasıyla başlayan olaylar 79 kişinin ölümüne ve binden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Olaydan sonra iki taraf da bunun basit bir tribün kavgası olmadığını öne sürerken, görgü şahitleri maçta görevli güvenlik güçlerinin çatışmaların büyümemesi için hiçbir şey yapmadığını söylemişlerdi. O dönem geçici olarak ülkenin başındaki Silahlı Kuvvetler Güvenlik Konseyi ve eski Mübarek yandaşları olayın gerçek sorumlusu olarak görülmüştü. Taraflardan El Ehli?nin çekirdek taraftar grubu ?Ahlawy ultraları?nın Mübarek rejimini deviren halk ayaklanmalarının baş aktörlerinden olması siyasi komplo iddialarını güçlendiriyordu.
Geride bıraktığımız hafta, mahkeme olaya neden olduğu iddia edilen 21 kişi hakkında idam kararı verdi. 52 sanık hakkındaki karar ise 9 Mart tarihine bırakıldı. Karar, El Ehli taraftarları arasında sevinç yaratırken, Port Said?de devlet başkanı Mursi ve onu destekleyen Müslüman Kardeşler aleyhine protestolarda yirminin üzerinde insan hayatını kaybetti.
Diğer taraftan, ülkede bir yıldır profesyonel futbol oynanamaması kulüpleri ekonomik krize sokmuş vaziyette. Mısır Ligi?nin önemli oyuncuları yurt dışına transfer olmanın yollarını ararken, milli takım da bir kez daha Afrika Uluslar Kupası?nın dışında kaldı. Mısır Futbol Federasyonu, bu hafta sonu ligi başlatma kararı aldı ancak bu koşullarda sağlıklı bir futbol ortamının nasıl kurulabileceği meçhul. En son milli takımın Amerikalı hocası Bob Bradley, ülkede yönetime olan güvensizlikten bahsederken Mısır?ın ?bölünmenin eşiğinde? olduğunu söylemişti.
JAMES DORSEY: CAMİLER VE FUTBOL SAHALARI
ORTADOĞU futbolu üzerine çalışmalar yapan gazeteci ve akademisyen James M. Dorsey?e göre futbol taraftarları, Mısır?daki halk hareketlerinde kilit role sahip.
Mısırlı futbol taraftarlarının politize olması nasıl gerçekleşti? Bu ?Arap Baharı?yla gerçekleşen bir şey mi, yoksa öncesi var mı?
Ben bunun başından beri olan bir şey olduğunu düşünüyorum. Son on yıldır kulüplerine sadık örgütlü futbol taraftarlarının liderleri, kendilerini anarşist olarak tanımlayan, son derece dışa açık ve eğitimli insanlar. Bu insanlar, Internet aracılığıyla İtalya ve Sırbistan?daki benzer insanlarla tanıştılar ve ?ultra? kültürünü benimsediler. Bu kültüre göre futbolcular para için, yöneticiler ise rejimin isteği doğrultusunda kulüplerde bulunurken, taraftarlar kulüplerin gerçek sahipleriydi. Bu doğrultuda ekonomik bağımsızlık hedeflediler ve tribünlerde kendine has bir taraftarlık biçimi yarattılar. ?Kamusal alan?lara izin olmayan bir dönemde, Mısırlı futbol taraftarları tribünleri ?kamusal alan? hâline getirdiler. Mübarek rejimi, Mısır?da iki şeye dokunamadı, biri camiler, diğeri ise futbol sahaları. Rejim futbola dokunmadı çünkü futbolu ülkenin imajını iyileştirmek, mutsuz insanların dikkatini dağıtmak ve onları milliyetçi duygularla manipüle etmek için müsait bir alan olarak görüyordu. Dünya 11 Eylül sonrası camilere konsantre oldu, ama asıl olan futbol sahalarında oluyordu.
Port Said?deki olayı bu manzarada nereye koyabiliriz?
Port Said?deki olayın tesadüf olmadığı olayın iki tarafının da üzerinde anlaştığı bir konu. Bence El Ahli taraftarlarına bir ders verilmek istendiyse de, olayın bu kadar büyüyeceği planlanmamıştı. El Ahli ve El Masri taraftarlarının ayrıldığı yer şurası; El Ahli kendisini halk ayaklanmasının başı ve bu nedenle açık hedef olarak görüyor. El Masri taraftarları ise olayın bir provokasyon olduğunu, hayatlarında daha önce hiç görmedikleri insanlar tarafından gerçekleştirildiğini, buna karşın günah keçisi ilân edildiklerini düşünüyor. Ancak iki taraf da bunun kendiliğinden gerçekleşmediği konusunda hem fikir.
Bence bu olay Mısır futbolunu çok etkiledi. Kulüpler oyunculara para ödeyemez durumda, oyuncular taraftardan korkuyor, taraftarlar ise oyunculardan nefret ediyor. Bir yıldır ülkede profesyonel futbol yok, yeniden başlatmak için yapılan denemeler başarısız oldu. Bence bu hafta sonu yapılacak deneme de Port Said?de ya da Kahire?de protestolara hatta şiddete yol açacak. Çözüm hiçbir şey olmamış gibi bir an önce devam etmek değil. Sorumluların cezalandırıldığı mahkeme de çözüm değil. Çözüm, mutsuzluğu yaratan temel sorunlara eğilmek. Mübarek rejiminin kurumlarının tamamen kaldırılması, yönetimde şeffaflık gibi meseleler…
?Ultralar? ne istiyor?
Ultralar, Mübarek?in devrilmesinde ve sonrasındaki askeri rejime karşı gösterilerde büyük rol oynadı. Şimdi, Mursi?nin bir şeyleri değiştirmek için çok az şey yaptığını düşünüyorlar. Futbol taraftarları Mısır?da sokak mücadelesi tecrübesi en fazla olan grup. Müslüman Kardeşler?den sonra en kalabalık sivil grup. Bu insanların polis ve güvenlik güçleriyle bir kan davası var. Bu insanlar bunun peşini bırakmayacaktır. Şimdi Kara Blok gibi gruplar da onların yardımına geldi.
Bu insanlar her şeyden önce adalet istiyor. Port Said olayının üst düzey sorumlularını bilmek istiyorlar. Mübarek rejiminin kalıntılarının futbolun dışına atılmasını ve futbolun şeffaf yönetilmesini istiyorlar. Stadyum güvenliğinin ve polisin reformdan geçmesini istiyorlar.
FOTİ BENLİSOY: TÜRKİYE’DE BÖYLE BİR SİYASALLAŞMA YOK
?21. YÜZYILIN İlk Devrimci Dalgası? kitabının yazarı Foti Benlisoy, ?Ultralar?ın Mısır?daki halk ayaklanmalarındaki rolünü işçi eylemlilikleriyle beraber değerlendirmek gerektiğini söylüyor.
Mısır?da alanlarda aktif olarak gördüğümüz futbol taraftarlarını, senin kitabında ?Tahrir Kuşağı? olarak tanımladığın neo-liberal politikaların hedefi olmuş hayal kırıklığı yaşayan genç kuşağın içinde sayabilir miyiz?
Elbette. Söz konusu taraftar grupları ağırlıkla gençlerden oluşuyor. Hemen hemen bütün Arap ayaklanmalarında ön saflarda gördüğümüz, genç işsizliğinin yaygınlaşması, eğitimin ticarileşmesi, esnek emek formlarının özellikle gençliğe dayatılması gibi politikaların kurbanı olmuş, geleceksizlik ve güvencesizlik cenderesine sıkışmış gençlerden. Arap ülkelerinin de ötesinde çok geniş bir coğrafyada neoliberal otoriterizmin kurbanı olan, ciddi bir sosyal statü kaybıyla karşı karşıya olan gençlerin siyaseten radikalleştiğini görüyoruz.
Taraftarların Mübarek döneminden itibaren polisle sürekli olarak çatışmak zorunda kaldığı ve bu nedenle Mısır?daki eylemlere katılan halka cesaret verdikleri şeklinde bir yorum var. Bunu nasıl değerlendirirsin?
Mısır?da 2000?li yılların ortalarında oluşan ?ultras? taraftar grupları kolluk güçlerinin sürekli takibatı altında kaldı. Polis tarafından ?olağan şüpheliler? listesinin tepesinde görülen, ana akım medya ve siyaset erbabınca ?holiganlık? suçlamasına maruz bırakılan bu taraftar grupları devrim öncesinde de belli belirsiz bir ?muhalif? kimlik geliştirmişlerdi. Stadyumlar (ve taraftar grupları) doğru dürüst siyasal parti, sendika ya da kitle örgütünün bulunmadığı koşullarda çok sayıda genç açısından tepkilerini kolektif olarak ortaya koyabildikleri bir arena haline gelmişti. Dahası, senin de bahsettiğin gibi, daha önceki dönemde edindikleri polisle çatışma deneyim ve kültürü, bunlardan bazılarını (özellikle El Ehli ve Zamalek takımlarının taraftar gruplarını) Mübarek karşıtı ayaklanmanın bazı kritik dönemeçlerinde mücadelenin ön saflarına taşıdı. Mübarek?in kendine bağlı ?başıbozukları? Tahrir?e sürdüğü o meşhur ?deve savaşında? taraftar grupları Tahrir?in savunmasında çok etkin bir rol oynadılar mesela.
Türkiye?de Mısır?daki ultraların halk hareketlerine katılımıyla Fenerbahçe taraftarının Şike Davası?nda Çağlayan?da yaptığı gösteriler arasında benzerlik kuruluyor. Sen bunu nasıl değerlendiriyorsun? Fenerbahçelilerin Aziz Yıldırım?ın yargılanması üzerinden hukuk sistemine yaptığı eleştirinin politik değeri nedir? Bunu Mısır?dakiyle karşılaştırabilir miyiz?
Birincisi Mısır?daki taraftar grupları kulüp yönetimlerinden bağımsız ve onların siyasal aktivizmlerinin kulüp yönetimlerinin şu ya da bu yöndeki tavırlarıyla, benim bildiğim kadarıyla, ilgisi yok. İkincisi ve daha önemlisi, biraz önce de vurguladığım gibi, Mısır?da taraftar kulüpleri etrafında açığa çıkan siyasal aktivizm ülke çapında meydana gelen bir radikalleşmenin-siyasallaşmanın tezahürlerinden yalnızca bir tanesi. Yani ?ultras? gösterilerini, Mısır?da mesela son aylarda hemen her sektörde meydana gelen işçi grev ve eylemliliklerinden, yani gelişen yeni işçi militanlığından ayrı düşünemeyiz, düşünmemeliyiz. Türkiye?de ise bırakın bir devrimci süreci, böylesi ?genel? bir siyasallaşma söz konusu değil. Şu ya da bu taraftar grubunun radikalleşmesinin ya da polisle belli bir çatışma deneyimi elde etmesinin yarın muhtemel bir genel siyasallaşma döneminde etkisi ne olur bunu şimdiden bilemeyiz elbette. Ancak bugün itibariyle Mısır ile Türkiye arasında yapılan her kıyaslamada dikkat edilmesi gereken temel husus, Mısır?daki devrimci sürecin kitlelerin kolektif güçlerine olan özgüven ve inancını nasıl pekiştirmiş olduğu. Bu faktörü atlarsak ancak şekli ve yüzeysel mukayeselerde bulunmuş oluruz.
*3 Şubat 2013 tarihli Evrensel gazetesinde yayımlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın