Bugünlerde Amerika Birleşik Devletleri?nde ülke tarihinin en önemli yasa değişikliklerinden birinin kırkıncı yıl dönümü kutlanıyor, ?Title IX? yani ?Dokuzuncu Madde?nin. 1972?de aynı zamanda ülke tarihinin ilk beyaz ve erkek olmayan başkan aday adayı olan Demokrat milletvekili Patsy Mink önderliğinde bir grup, eğitim alanında yapılacak yasa değişiklikleri arasına şu maddeyi koydurmayı başarmışlardı:
?Birleşik Devletler?deki hiçbir insan, Federal yardım alan hiçbir eğitim programından ve aktivitesinden, cinsiyeti nedeniyle, ayrı tutulamaz, katılımı engellenemez.?
Bu iki satırlık madde, önce ülkede, sonra dünyada spor alanında gerçek bir devrim yarattı. Özellikle erkeklerin Amerikan futbolunun devasa bir sektör olduğu üniversitelerde, kurumsallaşmış ayrımcılığa uğrayan kadınlar sporu, bu yasayla patlama yaptı. Yasa çıktığı günden bugüne liselerdeki kadın sporcu sayısı dokuz katına, üniversitelerdeki dört buçuk katına fırladı. Bugün ABD?de üniversitelerin yüzde 90?ından fazlasında kadınlar için basketbol, voleybol, futbol takımları var. Üniversite başına düşen kadın takımı sayısı dokuza yaklaşıyor. 1972 Olimpiyatı?nda ABD takımında kadınların oranı yüzde15 iken, bugün yüzde 48. Milyonlarca kadının spora girişi, dünya sporunu da etkiledi. Amerika?da popüler olan kadınlar futbolu olimpik spor haline geldi, Dünya Kupası ve kıta şampiyonaları düzenlenmeye başlandı. Voleybol ve basketbolda Avrupa liglerini Amerikalı oyuncular domine ediyor.
Amerika spordaki kadın devriminin kırkıncı yılını kutlarken, biz Türkiye?de o devrimi şu sıralar yaşıyoruz. Voleybol ve basketbolda kadın milli takımları olimpiyat vizesi aldı. Aslı Çakır Alptekin, Nevin Yanıt, Gülcan Mıngır atletizmde Avrupa şampiyonu oldu; 1500 metrede Gamze Bulut Çakır?la beraber duble yaptı. Olimpiyat takımının belki yüzde 60?ı kadın sporculardan oluşacak ki, bu hakikaten inanılmaz bir başarı. Kadınların en ağır ayrımcılık gördüğü futbolda bile kıpırdanma var. 19 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası şu an Antalya?da devam ediyor; Türkiye tecrübesizliğine rağmen çok kötü sonuçlar almıyor. Bu yazının yazıldığı tarihte takımın gruptan çıkma şansı az da olsa devam ediyordu. Bu turnuva vesilesiyle Türkiye?de ilk kez bir spor dergisi, Four Four Two, kadınlar futboluna özel bir ek verdi. Türkiye Futbol Federasyonu yeterli olmasa da tanıtım çalışmaları yaptı, en azından bedava bilet dağıttı. Maçlar kuş uçmaz kervan geçmez diyebileceğimiz Mardan?da oynanmasa belki seyirci de gidecekti.
Bunlar işin sevindirici kısmı. Malum Türkiye?de ?Title IX? gibi kadınların spor yapma hakkını güvence altına alan bir yasal düzenleme yok. Hatta kadınların yaşama hakkının bile korunduğu pek söylenemez. Kadın cinayetlerindeki akla zarar artış, katillere inanılmaz bahanelerle getirilen ceza indirimleri, taciz, tecavüz, baskı… Kadınların toplumdaki yeri konusunda erkek egemen yapının utandırıcı bir sınav verdiği şu günlerde, kadın sporcuların bu başarısı bu ülkeye dair umut verici çok az şeyden biri, aynı zamanda da nedenleri bakımından merak uyandırıcı.
Kadınların farklı sporlardaki başarılarını farklı farklı nedenlere bağlamak gerekiyor. Mesela voleybolda kulüp alt yapıları diğer sporlara kıyasla çok daha köklü ve oyuncu havuzu çok daha geniş. Voleybola yeni başlayan kızların önlerinde bir sürü rol modeli var. Diğer taraftan basketbolda geçmişte çok başarılı oyuncular çıkmasına rağmen, bunların görünürlüğü çok azdı. Örneğin Derya Özyer?in ya da Zeynepgül Onay Ene?nin televizyonda kaç maçını izlemiş olabilirsiniz? Kadınlar basketbolu ülkemizde yeni yeni görünürlük sağlıyor. Bunda özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray?ın çok büyük payı var. Bu iki kulüpten Galatasaray, Beşiktaş?la beraber bu dalın geçmişinde de çok önemli yere sahip. Atletizmde de her ne kadar kariyeri bulanık sularda kaybolmuş olsa da Süreyya Ayhan?a, Elvan Abeylegesse?ye teşekkür etmek gerek. Ve tabii atletizmi dışarıdan gelen atletlerin sırtına yüklemeyip sistem oluşturan yöneticilere, kulüplere, antrenörlere ve destekçilere…
Diğer taraftan kadınların spordaki müthiş yükselişine erkeklerin neden ayak uydurmakta zorlandığını da iyi incelemek gerek. Kadınlardakinin aksine erkeklerde sporcu havuzunu futbol vakumluyor. Ve profesyonel futbol daha önce hiç batmadığı kadar dibe batmış durumda. Türkiye erkek sporcu adaylarını futbol dışındaki dallara yönlendirmezse şu anki durgunluk kuraklığa dönüşür. Futbolun dibe vuruşunun nedenlerinden de ders çıkarılmalı. Türkiye?de futbol para ve iktidar ilişkileri nedeniyle bu halde. Futbol bu ülkede bir spor değil bir sektör. Yine Amerika örneğine dönersek, orada 1970?lerde ABD olimpiyatta Doğu Blokundan fark yiyince bir komisyon kurulmuş ve profesyonel sporlar (Amerikan Futbolu, Beyzbol, Basketbol, Buz Hokeyi) dışındaki dallar için Sovyetler Birliği?ndekinden esinlenen bir model oluşturulmuştu. Profesyonel spor sektörünün yol açtığı tıkanıklığı sosyalist bir ülkenin devlet kontrollü modeliyle aşabilmişlerdi. Erkekler sporunda (aynı zamanda kadınlarda da) böyle bir model oluşturmamız gerekiyor. Aksi takdirde spor kapitalizmine karşı savunmasız kalırız. Kadınlarda profesyonelliğin erkeklerdeki kadar vahşi bir ortam yaratmamış olması da kadınların olimpik anlamdaki başarısının sırlarından. Tabii kapitalizme teslim edilmemiş bir spor ortamının mutlaka devlet desteği alması gerekiyor.
Şunu görmemiz lazım. Kadınlar, bu ülkedeki hakim atmosfere rağmen müthiş bir var olma mücadelesi veriyorlar. Bu yalnız sporda değil, pek çok alanda böyle. Sporun görünürlüğü bu mücadelenin gücünü arttıracaktır. Türkiye?nin her daim iktidarı erkek egemen yapı bir yandan kadınları pasifleştirmeye, araçlaştırmaya çalışırken; sporda bunların olmasının sosyal hayata değen bir yanı mutlaka olacak. Kısıtlı koşullarda insanüstü özverilerle girişilen bu mücadeleyi kesinlikle küçümsememek gerek.
Tabii bir şeyi atlamayalım. Basketbolda, voleybolda, atletizmde kadınlar erkeklerden daha başarılı ama onların bu başarısı idari düzeydeki ayrımcılığı yok etmiyor. Kadın sporcu sayısının oran olarak en yüksek olduğu dallardan voleybolda federasyon yönetim kurulunda bir tane kadın yok, ?bayan? mevzusunda gördüğümüz gibi epeyce cinsiyetçi kararlar veren bir erkekler kulübü. Basketbolda durum daha iyi ama yalnızca bir kadın yönetici var. Atletizm Federasyonunda yine hiç kadın üye yok. Diğer sporlarda da durum hemen hemen aynı. Dikey ayrımcılık gırla gidiyor. Kadınlar bu dallarda yönetici olmaya başladıkça durum daha da iyiye gidecektir.
Türkiye?nin politik yapısı, aileden ve okuldan itibaren benimsetilen toplumsal cinsiyetçilik, spor ortamının erkek egemen yapısı, yasal düzlemdeki eşitsizlikler düşünüldüğünde kadınlar aslında yapabileceklerinin belki yüzde 10?unu yaparak bile tarih yazıyorlar. Daha fazlasının önündeki engelleri kaldırmak için ise her alanda politik mücadele gerekiyor. Erkek egemen yapının yıkılması Türkiye?de pek çok sorunun çözümü olabilir. Spordaki kadın devrimi bunun umut vadeden bir işaretini veriyor.
İlk Yorumu Siz Yapın